33 Milyona çevre kirlenmekten kurtuldu mu?
Bir esnaf anlattı.
Aklımıza geldi.
Arşivleri taradık resimleri bulduk.
Konu mu?
Marzinc.
Yılı kesin biliyorum 2017. Ama aylarda tereddüdüm var, Eylül ya da Ekim.
Tartışmanın modası hava kirliliği hedefte Marzinc.
Bir gecede Karabük’ten Safranbolu’ya o meşhur afişler.
Resimlerde gördüğünüz gibi.
“Havayı, suyu, çevreyi kirletiyorlar.” Diyen Rafet Vergili.
Tartışma, beton. Kapatırdın açardın salvoları.
Sonra anlaşma.
Kimilerine göre 33 Milyon.
Ödeyenlerden birisinin iddiasına göre 40 milyon (Eski para birimi ile trilyon.)
Çevreyi kirlettiği iddia edilen şirketten Karabük Belediyesine yapılan bağış ile tartışmalar kapanıyor.
Sahi;
Biz diyelim 33, onlar desin 40 milyon lira ile şehrin havası, suyu kurtuldu mu şimdi?
Kurtuldu ise niye bu kadar zaman beklediniz?
Kurtulmadı ise afişleri neden indirttiniz?
Mesele para idi ise.
İnsan sağlığının ne önemi mi var?
Uçkur-pantolon-şantaj
Ayrık otu gibi pıtırcıklaşıyorlar mübarekler.
Eline kalemi-mikrofonu ,omzuna fotoğraf makinası-kamerayı sıkıştıran gazeteci pozunda.
Kimi ararsanız var.
Hani Minik Serçe şarkısında diyor ya;
“-Simitçi, kahveci gazozcu”
Hah tam da öyle.
Sakın ola ki, yanlış anlaşılmak istemem. Namusu ile her meslekte kazanılan para baş tacım.
Ağaca sormuşlar baltayı.
Demiş ki; “-Ne diyeyim sapı benden.”
Vallahi, billahi, tallahi utanıyorum.
Sapıkların, kumarbazların, şantajcıların, falanın-filanın kıyıtırık bir internet sitesi ile sayıldığı mesleğimden.
Ben.
Ben, beni biliyorum.
Ben, beni biliyorum özür diliyorum.
Filanın pipisinin resmi ile.
Falancanın meme ucu görüntüsü ile.
Mağdurların mağduriyetini yatak hesabına bağlayanlar ile işimiz olmaz.
Ama mağduriyetten, işsizlikten ve başka konulardan kendilerine aman diyenlerden porno çıkarmaya çalışanlarla işimiz var.
Bunların AKP yöneticileri ile de işi olmalı.
Ses çıkarmayanlarla, göz yumanlarla da işi olmalı.
AKP İl Başkanı İsmail Altınöz’ün.
Tabi ki, duymadık.
Ama söylenenlere bakılırsa;
“Bizim yapamadığımızı onlar yapıyor.” Dediği doğru ise onunla da işimiz var.
Avanta-lavanta, şantaj-mantaj, para- pul ile işimiz olmaz.
Olursa da Allah belamızı versin.
Ama her şeyi bilip de altını-üstünü kapatanların da Allah belasını versin.
Bu kadar net. Bu kadar basit.
Haa;
Tabi ki;
Bunları bilip saklayanları da Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan takip etsin hesabını sorsun.
Ne diyordu Halife Ömer;
“Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa koyunu, Gelir de adl-i İlahi sorar Ömer’den onu”.
NOKTA şimdilik.
Sağırın hasta ziyareti
Birkaç defa yazdık.
Malum seçim yılındayız. Şunun şurasında Mart sonuna ne kaldı ki?
Belediye Başkan, İl Genel Meclisi Üyeliği, Belediye Meclisi Üyeliği ve Muhtarlık adaylıkları revaçta. Adaylar kendilerini gösterme telaşında. Yüzlercesi alanda.
Önce aday olmak, sonra seçilmek çoğunun hayalinde seçilebilir sırada olmak.
Kim bilir akıllarından neler geçiyor?
Yeri gelmişken;
“Bir sağır adama komşusunun hasta olduğunu söylediler.
Bunun üzerine o sağır, komşusunu ziyaret ederek hatırın sorması gerektiğini, fakat bu sağır kulakla nasıl yapacağını düşündü.
Kendi kendine, “İnsan hasta olunca sesi de zayıflar. Komşudur gitmek de lâzım. Fakat söylediklerini bu kulakla duymam mümkün değil. En iyisi dudakları kıpırdayınca söylediklerini tahmin eder, ona göre konuşurum” dedi.
Komşusuyla arasında şöyle bir konuşma geçebileceğini düşünerek, hazırlık yaptı.
“Ey benim dertli komşum! Nasılsın?” derim. O da bana, “İyiyim, hoşum” der. Ben, “Allah’a şükürler olsun” derim. Sonra ne tür yemekler yediğini sorarım. O da herhalde bana, “Şerbet içtim veya mercimek çorbası yedim” der. Ben de, “Afiyet olsun” dedikten sonra, tedavi için hangi doktorun geldiğini sorarım. O, “Filan hekim” deyince, “O doktorun ayağı çok uğurludur. İşini bilen biridir. İyi ki onu çağırmışsınız. O doktorla hastalığın iyileşti sayılır” derim.
Sağır kafasında hazırladığı bu konuşmaya göre komşusunun ziyaretine gitti. Selâm verip bir köşeye oturduktan sonra;
“Nasılsın komşum?” diye sordu. Hasta,
“Çok fenayım, ölüyorum” dedi.
Sağır, “Allah’a şükürler olsun” deyince, hastanın canı sıkıldı.
Komşusunun bu sözü onu kırdı. “Şükrün sırası mı diye düşünürken” sağır sordu:
“Ne yiyorsun?” Hasta o kızgınlıkla;
“Zehir zıkkım” diye cevap verdi.
Sağır yine önceden tasarladığı gibi tebessüm ederek: “Oh, oh… Afiyet olsun” dedi.
Bunun üzerine hasta iyice sinirlendi, fakat belli etmemeye çalıştı.
Sağır sormaya devam etti: “Tedavi için hangi hekim (doktor) geliyor?”
Artık dayanamayan hasta bütün öfkesiyle;
“Kim gelecek? Azrail geliyor. Sen nasıl komşusun? Defol git başımdan” diye bağırdı.
Sağır olanca sakinliğiyle, “O mu geliyor? Onun ayağı çok uğurludur. Sevin neşelen. Hastalığın iyileşti sayılır” diye cevap verdi.
Hasta, böyle bir komşusu olduğu için çok üzüldü. “Meğer biz bu komşuyu tanıyamamışız. Can düşmanımızmış” diye düşündü.
Sağır, bir müddet sonra müsaade isteyerek kalktı ve komşuluk hakkını ödediğini düşünerek sevinçle komşusunun evinden ayrıldı.
Sağır vazifesini yapmanın mutluluğuyla evine giderken hasta komşusu, onun hakkında, “Hasta ziyareti hatır sormak, gönül almak için yapılır. Adam hatırımızı kırdığı gibi, hastalığımızı artırdı” diye düşünmekten kendini alamadı.”
Bunu niye mi yazdık?
Şu fırıldak var ya.
Hani her partiden her dönemin adayı.
Kapı-kapı geziyor.
Bilin.
Değerlendirin.
Gereğini yapın.
1259